Bir yazar düşünün ki önce bedenlerimizi mistizmin ince gözeneklerinden geçirsin, mevcudiyet bulmadan bedenlerimizi ruhu ile karşılaştırsın ve bu karşılaştırmada aracısız yaratıcıya götüren yolları keşfettirsin ve insan siluetinde, sizin onu Matmazel Noraliya olarak tanıyacağınız bir meleği, Ferit'in karşısına oturtup, bir koltukta sohbet ettirsin.
Matmazel Noraliya'nın Koltuğu, materyalizm ile mistizmin uyumunu hiçbir şeyi inkar etmek zorunda bırakmadan, felsefik ve edebi düstur içinde, inançları koruyarak bir arada sunan, Avrupalı'nın bile parmağını ısırtacak derecede edebi üsluba haiz, Türk Edebiyat tarihinin nadide eserlerinden biridir.
Bu kitabı okuduktan sonra kıymetli bir zihniyete sahip olmuşluğun zenginliğini yaşayacağınızı düşünmekteyim.
Eğer Türkçe'ye kendi anadili kadar vakıf olan bir İngiliz ya da bir Fransız, bu eseri kendi diline çevirebilse idi; dilini bu kadar iyi kullanan çevirmenler olarak hem kendi edebiyat dünyalarına katkı da bulunur hem de dünya edebiyatını Peyami Safa'dan mahrum etmemiş olurlardı.
Kitaptan size sunabileceğim alıntılar:
"Bir ses ki, bir ses ki, felaketli bir ömrün bütün zehirlerini, onların birikmesinde günahı olmayanları da içine doldurabilmek için, en küçük bir şikayet sebebini büyük bir boşalma fırsatı gibi yakalar, tizleşir ve kezzap gibi keskinleşerek yalnız sahibini değil, bütün insanları tehdit eden meçhullere karşı imkansızlığın çığlığı imiş gibi içimizdeki ümit köklerini haşlar ve hepimizin müşterek haykırışımız olmak istidadını kazanır."
"Delilik şüphesiz aptallıktan iyidir. Delilik var olmuş bir zekanın yok oluşudur; aptallık, var olmamış bir zekanın var olmamaya devam edişidir. Deliliğin hiç olmazsa mazisi şanlı. Aptallığın şerefli bir tarihi bile yok."
18 Temmuz 2013 Perşembe
Yalnızız
Peyami Safa hayatımın yazarı ve Yalnızız hayatımın kitabıdır.
Peyami Safa'yı ilk kez ortaokulda Türkçe öğretmenimizin okuttuğu "Dokuncu Hariciye Koğuşu" adlı eseriyle tanıdım.
Okudukça, anladıkça Peyami Safa'ya olan hayranlığım gün be gün arttı. Peyami Safa kendi kendisini yetiştirmiş bir insandır. Hatta Fransızca'yı kendi çabalarıyla öğrenmiş ve üstüne bir de Fransızca gramer kitabı yazmıştır.
Bulamadığım bir iki kitabı haricindeki tüm kitaplarını tekrar tekrar okudum ve okuyacağım. Üstadı anlamak için eserlerini tekrar tekrar okumalı, ince ince analiz etmeliyiz.
Yalnızız kitabı derin ruh çözümlemeleri içerir. Romanın başkahramanı Samim'dir ve Meral adlı bir genç kızı sevmektedir. Samim bilgili, okumuş, düşünmeyi bilen bir adamdır. Meral ise hafif uçarı, ikilemler arasında kalmış, Paris sevdalısı bir karakterdir.
Peyami Safa Samim karakteriyle kendi hayalini kurduğu ütopyasını, Simeranya adı altında dile getirir.
Samim vücut dilini çok iyi tahlil eder ve buradan çıkardığı manalar neticesinde olaylara, düşüncelerine yön verir. Kitabın konusu ile ilgili fazla ayrıntı verme taraftarı değilim. Edebiyat sever herkesin bu kitabı okuması şart... Peyami Safa bence hak ettiği değeri görememiş bir yazardır. Neden Peyami Safa bir Dostoyevski veya bir Tolstoy gibi dünyaca bilinmiyor? Biz neden değerlerimizi dünyaya sunamıyoruz... Tartışılır...
Kitaptan sunabileceğim alıntılar:
"Kendi kendimden nefretimin çerçevelediği ve çirkinleştirdiği bir dünyada yalnızım..."
" Bazen hakikat vahşidir, insanların arasına salıvermeye gelmez. Fakat o hakikatlere tasma takmak dururken yerlerine yalanları sürmek, neticeleri bakımından daha tehlikelidir."
"Bırak şu maddeyi, boğ şu ölçü dehanı, doy şu fizik ve matematik tecessüsüne, kov şu kemiyet fikrini, dal kendi içine, koş kendi kendinin peşinden, bul onu, bul kendini, bul ruhunu, bul, sev, bil, an, gör, kendi içinde gör Allah'ını. Kendine dön, kendine bak, kendine gel. Aptalca bir konfor aşkından doğduğu halde her biri daha korkunç bir dünya harbi hazırlayan teknik mucizelerinin yanında, senin iç zıtlıklarını elemeye yarayacak ve seni kendi kendinle boğuşmaktan kurtaracak ruh mucizelerini ara. İnan manevilere ve mukaddeslere, inan! Onlar hakkında bu kadar küçükçe düşünmekten utan! Her sezilen derinliğin ifşa ettiklerini düşünmekten bile seni alıkoyan tabiatçı metodlarını fırlat ve bitlenmiş elbiseler gibi at. Ortaçağ papazında haklı olarak ayıpladığın dar kafalılığın anlayış sınırlarını daha fazla darlaştıran beş duyu idrakinin kapalı dünyası içinde kalma; "Arşı geç, ferşi atla, sidreyi aş, gör ne var maverada ibrethiz."
Peyami Safa'yı ilk kez ortaokulda Türkçe öğretmenimizin okuttuğu "Dokuncu Hariciye Koğuşu" adlı eseriyle tanıdım.
Okudukça, anladıkça Peyami Safa'ya olan hayranlığım gün be gün arttı. Peyami Safa kendi kendisini yetiştirmiş bir insandır. Hatta Fransızca'yı kendi çabalarıyla öğrenmiş ve üstüne bir de Fransızca gramer kitabı yazmıştır.
Bulamadığım bir iki kitabı haricindeki tüm kitaplarını tekrar tekrar okudum ve okuyacağım. Üstadı anlamak için eserlerini tekrar tekrar okumalı, ince ince analiz etmeliyiz.
Yalnızız kitabı derin ruh çözümlemeleri içerir. Romanın başkahramanı Samim'dir ve Meral adlı bir genç kızı sevmektedir. Samim bilgili, okumuş, düşünmeyi bilen bir adamdır. Meral ise hafif uçarı, ikilemler arasında kalmış, Paris sevdalısı bir karakterdir.
Peyami Safa Samim karakteriyle kendi hayalini kurduğu ütopyasını, Simeranya adı altında dile getirir.
Samim vücut dilini çok iyi tahlil eder ve buradan çıkardığı manalar neticesinde olaylara, düşüncelerine yön verir. Kitabın konusu ile ilgili fazla ayrıntı verme taraftarı değilim. Edebiyat sever herkesin bu kitabı okuması şart... Peyami Safa bence hak ettiği değeri görememiş bir yazardır. Neden Peyami Safa bir Dostoyevski veya bir Tolstoy gibi dünyaca bilinmiyor? Biz neden değerlerimizi dünyaya sunamıyoruz... Tartışılır...
Kitaptan sunabileceğim alıntılar:
"Kendi kendimden nefretimin çerçevelediği ve çirkinleştirdiği bir dünyada yalnızım..."
" Bazen hakikat vahşidir, insanların arasına salıvermeye gelmez. Fakat o hakikatlere tasma takmak dururken yerlerine yalanları sürmek, neticeleri bakımından daha tehlikelidir."
"Bırak şu maddeyi, boğ şu ölçü dehanı, doy şu fizik ve matematik tecessüsüne, kov şu kemiyet fikrini, dal kendi içine, koş kendi kendinin peşinden, bul onu, bul kendini, bul ruhunu, bul, sev, bil, an, gör, kendi içinde gör Allah'ını. Kendine dön, kendine bak, kendine gel. Aptalca bir konfor aşkından doğduğu halde her biri daha korkunç bir dünya harbi hazırlayan teknik mucizelerinin yanında, senin iç zıtlıklarını elemeye yarayacak ve seni kendi kendinle boğuşmaktan kurtaracak ruh mucizelerini ara. İnan manevilere ve mukaddeslere, inan! Onlar hakkında bu kadar küçükçe düşünmekten utan! Her sezilen derinliğin ifşa ettiklerini düşünmekten bile seni alıkoyan tabiatçı metodlarını fırlat ve bitlenmiş elbiseler gibi at. Ortaçağ papazında haklı olarak ayıpladığın dar kafalılığın anlayış sınırlarını daha fazla darlaştıran beş duyu idrakinin kapalı dünyası içinde kalma; "Arşı geç, ferşi atla, sidreyi aş, gör ne var maverada ibrethiz."
Bana kalsa kitabın tamamını buraya alıntı olarak yazacağım... Okunmalı mutlaka okunmalı...
15 Temmuz 2013 Pazartesi
Sana Gül Bahçesi Vadetmedim
Bu kitabı ilk lise zamanlarımda yani bundan yaklaşık 13-14 yıl önce elime almıştım. O zamanlar psikolojik rahatsızlıklara ilgi duymamamdan ve aslında başıma gelmemiş olmasından dolayı bu kitap beni çekmemişti. Deborah'ın hayal dünyası bana anlamsız gelmişti ve kitabı yarım bırakmıştım. Ama şimdi yıllar sonra başka bir gözle okuduğumda bu kitabı, Deborah'ı çok iyi anladım.Deborah 16 yaşında şizofreni teşhisi ile hastaneye yatırılıyor. Doktoruyla yaptığı terapiler, kendi iç dünyasında verdiği savaşlar, hastalığın köklerini meydana getiren olaylar, krizler, hayata, dünyaya tutunma çabaları...
Akıl sağlığının ne kadar değerli bir şey olduğunu bir kez daha idrak edip, halk dilinde deli, kafayı yemiş diye nitelendirilen insanların aslında ne büyük acılardan geçtiğini bir kez daha anlamış oldum.
Kitabın adını oluşturan diyaloğu paylaşıp yazımı sonlandırmak istiyorum.
"Adalet uygulanmıyorsa, namussuzluk örtbas ediliyorsa ve inançlarını koruyan insanlar acı çekiyorsa, sizin gerçekliğiniz ne işe yarıyor?
Sana hiçbir zaman gül bahçesi vadetmedim ben.
Hiçbir zaman kusursuz bir adalet vadetmedim.
Ve hiçbir zaman huzur ve mutluluk da vadetmedim.
Sana ancak bütün bunlarla savaşma özgürlüğüne kavuşmanda yardımcı olabilirim. Sana sunduğum tek gerçeklik savaşım. Ve sağlıklı olmak, gücünün yettiği kadarıyla, bu savaşımı kabul edip etmemekte özgür olmak demektir. Ben yalan şeyler vadetmem hiç... Kusursuz güllük gülistanlık bir dünya masalı koca bir yalandır... Üstelik böyle bir dünya çok can sıkıcı bir yer olur!"
Bu arada söylemeden geçemeyeceğim... Yıllar önce okuduğumuz kitapları yeniden, şimdi ki aklımızla tekrar okumalıyız.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)